Su

Vücudumuz kurtulamadığı asidik atıkları yağlarımıza bağlayarak saklar. Zayıflarken bu asitler tekrar ortaya çıkarlar. Alkali su, vücudumuzun yağlarımızı tutmak için duyduğu ihtiyacı kaldırır.

Tekrar vücuda karışan asitleri antioksidan etkisiyle nötralize ederek organlarımızın çürümesine engel olur. Serbest radikalleri durdurur. Zayıflamayı hızlandırır, zayıflarken organ ve damar sağlığımızı korur. Sağlıklı yağ ve kas dengesinin kendiliğinden oluşmasına izin verir.

Vücudumuzda bulunan lipaz enzimi, trigliseritlerin sindirimi, taşınması ve işlenmesinde önemli rol oynarlar. Vücumuzun alkali seviyesini ne kadar yüksek tutarsak bu enzimin çalışmasına o kadar yardımcı olmuş oluruz.

Güçlü antioksidan etkisiyle serbest radikalleri etkisizleştirir ve genlerimizin hasar görmesine engel olur. Hücrelerimizin yenilenme kusurlarını azaltır.

İnsan vücudundaki her hücre günde ortalama 10,000 serbest radikalin saldırısına maruz kalmaktadır. Vücudunuzda gerçekleşen her işlemde, her aşamada serbest radikaller doğal olarak ortaya çıkmaktadır. Ama normalde vücudunuzda bulunan doğal antioksidan savunma sistemleri sayesinde bu kararsız elektron yüklü kimyasallar büyük ölçüde yok edilmekte veya uzaklaştırılmaktadır.

Antioksidan savunma sisteminiz yeterince iyi çalışmaz ve siz antioksidan besinleri yeterince tüketmezseniz, ya da antioksidan etkili ek desteklerden yararlanmazsanız serbest radikaller hücrelere zarar vererek birçok hastalığın (kanser, ateroskleroz, yaşlanmaya bağlı oluşan kardiyovasküler hastalıklar ve merkezi sinir sistemi hastalıkları gibi) başlangıcına zemin hazırlar ve sizin erken yaşlanmanıza neden olurlar.

Asidite damar iç yüzeyini tahriş eder. Buna enflamasyon ya da yangı denir. Vücudumuz damarların delinmemesi için tahriş olan yüzeyleri kolestrol ile sıvayarak yamar, onarır. Başka elemanlarla birleşerek damar iç duvarında birikir, geçişi daraltır.

Bu birikim koparak damar yolunu tıkarsa kalp krizi olur. Damarlarımızdaki asidite düşünce enflamasyon da düşer, kolestrol de ! Bitkisel besinlerle desteklenen alkali su kullanımı damar sağlığının en etkili ve doğal bir ilacıdır. Daha önce meydana gelen farkında olmadığınız tıkanıklıklar yalnızca doğru beslenmeyle birkaç yıl kadar bir sürede eriyerek açılır.

Cildimizin yüzde 50 oranında su barındırdığı bir gerçek, ancak bu oran yaş ve cinsiyete göre değişebiliyor. Bebekler için yüzde 80′lere çıkarken, bu oran erkeklerde yüzde 60, kadınlarda ise yüzde 50 civarındadır. Derinin epiderm tabakasındaki su miktarı altderi tabakasına göre iki misli fazla olup, cildin parlak ve ışıltılı görünmesinde başrolü oynar.

Alkali suyun sahip olduğu küçük su moleküllerinin yüzey gerilimi düşük, içindeki minerallere rağmen içimi de yumuşaktır. Her şeyden önemlisi tüm vücüt hücrelerine büyük bir hızda girer ve olağanüstü nemlendirme etkisi vardır.

Bağışılık sistemimiz kanımızı pH 7,365 seviyesinde tutmaya çalışır. Yanlış beslenme, stres, uykusuzluk gibi etkenlerle vucudumuzda artırdığımız asiditeyi nötralize etmek için, kemiklerimizdeki kalsiyumu ve magnezyumu söker, bu durum malesef kas ve kemik kaybına neden olur.

Alkali su, vücut sıvılarımızı alkali sınırlara çeker, asidik atıklara karşı alkali nötralize etme gücünü yükseltir, içerdiği kalsiyum, magnezyum ve diğer mineraller ile kemik ve kas kaybını önler. Mineral ihtiyacımızı gidermeye doğal bir katkı sağlar.

Alkali ve Antioksidan Su damarların açılmasını ve organların kanla beslenmesini sağlar. Daha fazla oksijen ve elektron daha fazla enerji ve daha az zararlı atık demektir. Sonuç olarak yorgunluk kaybolur, sağlık, istek, neşe ve mutluluk artar. Özellikle yaşlılarda, sporcularda ve diyet yapanlarda alkali su vazgeçilmez derecede önemlidir.

Bir su molekülü 15 - 25 H2O molekülünden oluşur. Alkali & Antioksidan Su molekülü ise 4-5 H20 molekülü büyüklüğündedir. Dolayısıyla, küçük su molekülleri besinlerle daha kolay birleşir ve hücre duvarlarından daha kolay geçer ve on katı fazla nemlendirme ve besin desteği sağlarlar.

Alkali su ile yapacağınız bir yemek daha lezzetli ve daha faydalı olacaktır. Çayınızın daha az çayotu ile demlemesini ve daha lezzetli olmasını sağlayacaktır.

Hazır, genetiği bozulmuş, hormonlu vs. gıdalar vücumuzda ki asit oranını yükseltirler ve hastalıklar için oldukça elverişli bir duruma getirirler.

Bu durum önce savunma hücrelerimizi zayıflatır ve bizi hastalılara karşı savunmasız ve zayıf düşürür. Alkali % Antioksidan Su vücudumuzun pH değerini yükselterek savunma sistemimizi bakteri ve virüslere karşı güçlendirir. Serbest radikalleri etkisizleştirir.

Kanser hücreleri oksijensiz ortamda yaşar ve çoğalırlar. Oksijenin bol olduğu ortamda yaşamaları ve çoğalmaları çok zordur. Alkali & Antioksidan su musluk suyuna göre % 41 daha fazla oksijen içerir.

Hamileliğin başlangıcından itibaren bebeğin doğumuna kadar annedeki tüm alkali maddeler öncelikli olarak cenine(bebeğe)geçer. Malesef ki günümüz beslenme şartlarından dolayı zaten doğal beslenemeyen ve yeteri kadar mineral alamayan anne, birde bu durumda aldığı bu az miktar daki besinleri, bebeğiyle paylaşmak durumundadır. Sonuçta annenin alkali rezervleri azalır ve bir çok anne doğumdan sonra kemik ve kas kaybı yaşar bu durumu en basit olarak halsizlik, omurgada sıkıntı ve kas ağrıları olarak yaşar.

Uyku sırasında oldukça yüklü alkali miktar, anneden bebeğe geçer ve annenin vücudunda ki alkali-asit dengesi bozulur. Anne kalktığında baş dönmesi ve mide bulantıları yaşar. Bu sebeple bu hastalığa,'' gündüz hastalğı'' da denilmektedir. Hamilelik sırasında annenin alkali su içmesi, vücudundaki alkali dengesini koruması açısından çok önemlidir.

Birçok Romatizma Artrit & Gut hastalığının sebebi, bir çok uzmanın görüşüne göre ,eklemlerde asidik artıkların aşırı derecede birikmesidir. Gut hastalığı da yine bir çok uzmanın görüşüne göre, ürik asidin eklemlerde birikmesi ile oluşur.

Artrit ve Gut hastalıklarında ağrıyı gidermek için alınan ilaçlar ancak geçici bir süre için ağrıyı dindirebilir, sorunun kökeni çözülmedikçe ağrılar tekrarlar. Alkali su içerek vücudun asidik durumu nötralize edildiğinde vücudunuz, bu türden sorunları kendi kendine çözümleyebilir.